6 Ocak 2011 Perşembe

Taşları Döşerken Özgün Olmak

    Zamanın birinde bir kenara birşeyler karalamıştım ve onun hakkında  yazacaktım. Lakin öyle bir erteletme hastalığına yakalanmışım ki zalim başına! Arada geçen zamanın o konu hakkında yazma ilhamımdan çok şeyler kopardığı kesin. Kalanı az olmasına mukabil, ne yazabilirsem artık.
   
    Neydi o söz;’’kişisel zihniyet devrimini gerçekleştirmeyen insan özgün fikir üretemez, özgün bir kişiliğe sahip olamaz.’’ Evet olamaz bence. Vallahi de olamaz billahi de  olamaz. Birkaç abidik gubidik kişiliği test ederek bu sonuca ulaşmak mümkün. Ama ben yine de el verdiğince teorik olarak açıklamaya çalışacağım. Şurası açık ki insan çocukluğundan itibaren,gelişirken çevresinden kaptıklarıyla kendi düşünce dünyasını oluşturur. Gördüğü, duyduğu, öğrendiği herşeyi kendi zihin havzasında depolar. En önemlisi de bu havzasında saklı tutuklarını, mesela bakış açısı, ideoleoji gibi, yani bu bilgilerin, şeylerin, belli bir tutarlılık içerisinde dizilimini, aralarındaki ilişkileri ,velhasıl dünya görüşünü oluşturma işlemini çevresindeki insanların tavsiyelerine, direktiflerine göre gerçekleştirir. Hatta genel olarak doğrudan bir taklit de söz konusu olabilir. Annesini, babasını, öğretmenini veya etkisinde kaldığı herhangi birini taklit eder insan, kendi düşüncelerinin taşlarını döşeme şeklini. Tabi döşeyecek taşlara sahip olması da önemlidir insan için. Ancak nasıl döşemek? Burada özgünlük meselesi devereye giriyor. Aslında bu noktada, ne kadar alakalıdır bilmiyorum ama Tolstoy’un ‘’İnsanlar hep başkalarını değiştirmeye çalışacağına,kendilerini değiştirmeye çalışsalar sorunlar çözülmüş olacak’’  cümlesindeki meale yakın sözünü anımsıyorum. Öyle değil mi hakikaten? Herkes kendini düzeltmeye, doğruluğuna inandığı yönde değiştirmeye çalışsa ya, taklitle oluşturduğu dünya görüşüyle yerli yersiz ahkam keseceğine başkalarına. Hiç bir devrim insanın kendi dünyasında gerçekleştirdiğinden daha büyük olamaz bence. Zaten bütün devrimler de insanı değiştirmek için değil midir?  Neyse, asıl temas etmek istediğim mesele biraz ideolojik değişimle ilgili. Kaç tane insan  tanıyorum ki ailesinin, öğretmeninin, mahallesinin, okulunun, şehrinin veya ülkesinin savunduğu ideolojiyi savunuyor, kendi düşünce dünyasını oluştururken ya birilerini  referans alıyor ya da taklit ediyor. Tabi şunu da belirmeliyim, insan bütün ideolojileri reddetsin ve kendi ideolojisini kursun anlamında söylemiyorum, herhangi bir ideolojinin kendince makul gördüğü kısımlarını kendine dayanak noktası yapabilir ve bence yapmalıdır da. Çünkü istisnalar hariç, yeryüzünde gelmiş geçmiş her ideolojinin muhakkak ki iyi tarafları vardır. Her ideoloji kendince çözüm üretmeye çalışmıştır zira. Hulasa, insan  farklı farklı kaynaklardan zihninde biriktirdiği fikirleri ancak harmanlayıp, farklı kodlamalar elde ederek özgün olabilir. 
   Bugünlük ahkam kesmenin bu kadarı yeter de artar bile.

2 yorum:

  1. abi harbi mi mesele taşları döşerken özgün olmak hea. iyisin lan. lan demem samimiyete binaen.

    YanıtlaSil
  2. daha naif emrah daha naif :)
    olucak olucakk ;)

    YanıtlaSil